30 Temmuz 2012 Pazartesi

Denizde Niçin Tuz Vardır?


Doğrusunu söylemek gerekirse, hiç yoktur; denizde erimiş halde bulunan, çökeltildiğinde biraraya gelerek tuzu oluşturan ve deniz suyuna tuzlu bir tat veren kimyasallar vardır sadece. Şimdiye kadar deniz suyunda 72 ayrı element saptanmıştır; dünyadaki hemen her doğal elemente denizin bir köşesinde rastlamak olasıdır. Ancak, en bol olanlar klor (yaklaşık yüzde 55,3) ve sodyum (yaklaşık yüzde 30,8) iyonları, yani sofra tuzunu oluşturan elementlerdir. Diğer görece yaygın iyonlar magnezyum (yüzde 3,7), kükürt (yüzde 2,6), kalsiyum (yüzde 1,2) ve potasyumdur (yüzde 1,1). Deniz suyunu “tuzlu” yapan bu altı elementtir.
Deniz suyunun ortalama tuzluluk oranı yaklaşık binde 35′tir. Bu çok büyük bir orandır -bir bardak suda bir çay kaşığı suya denktir. Okyanuslardaki toplam su hacminden hareketle, denizdeki su miktarının 50 katrilyon ton gibi ilginç bir miktara ulaştığını çıkarabilirsiniz – okyanuslardaki bütün bu tuz çıkarılacak olursa, yeryüzü 150 metre kalınlığında bir tuz örtüsünün altında kalır!

Tuz derişimi yerden yere değişir -bunu çoğunlukla William Dittmar’ın 1884′te Challenger adlı İngiliz korveti ile dünya çapında yürüttüğü bir dizi kimyasal testten biliyoruz. Oran Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde en yüksek, Baltık Denizi ve Kuzey Buz Denizi’nde en düşük düzeydedir. Bu değişkenlik bize tuzun niçin öncelikle denizde bulunduğuna ilişkin bir ipucu verir. Saf suyun buharlaşması ile geride tuzun kaldığı ve tuz içeriğinin arttığı ılık denizlerde düzey yüksektir; eriyen buzların ve nehirlerin sürekli saf su eklediği daha serin denizlerde ise düşüktür.
Okyanuslar muhtemelen bir zamanlar sıcak yeryüzünün büyük bir bölümün kaplayan erimiş kayaçlardan “gaz olarak kaçan” su buharının oluşturduğu bulutların dünyadaki soğuma sürecinde yağmur olarak düşmesiyle ortaya çıktı. Başlangıçta okyanus suları büyük ölçüde “tatlı“ydı; ama üç ana kaynaktan gelen tuz ile birlikte tuz içeriği gittikçe arttı -denizlere akan nehirler, deniz tabanındaki hidrotermal delikler ve denizaltı yanardağları.Karalara (ve okyanuslara) düşen yağmur büyük ölçüde saf sudur; erimiş atmosfer gazlarından dolayı biraz asitlidir. Nehirlerin, tuzlu sudan ziyade tatlı su taşımasının sebebi budur. Ancak sularının genellikle tatlı olmasına karşın, nehirler tamamen katışıksız değildir. Aksine, az miktarda tuz ve başka katı maddeler barındırırlar – bunlardan bazıları ufalanmış kayaç parçaları, diğerleri suyun toprak içinde sızarak nehre karışması sırasında kireçtaşı gibi hassas kayaçları doğrudan eriterek kaptığı parçalardır.

Her yıl dünyanın çeşitli yerlerindeki nehirlerden denizlere 4 milyar ton kadar tuz taşındığı tahmin edilmektedir. Böyle bir miktarla okyanusların mevcut tuz içeriğine kavuşması yaklaşık 200-300 milyon yılı almış olsa gerek. Nehirlerden gelen tatlı su okyanustaki tuz içeriğini seyreltmez; çünkü aynı anda okyanus yüzeyinde sürekli tatlı su buharlaşır. Tuzluluk oranının genelde nehirlerin sürekli tatlı su taşıdığı okyanus kenarlarında en düşük, okyanus ortalarında ise en yüksek düzeyde olmasının sebebi budur. Peki, daha fazla tuzun katılmasına ve suyun buharlaşmasına karşın, okyanuslar niçin ittikçe daha tuzlu hale gelmez? Okyanusların tuz içeriğini kararlı düzeyde tutan bir dengeye ulaştığı sanılmaktadır. Her yıl aşağı yukarı nehirlerin kattığı miktarda tuz okyanus tabanını çökelmektedir.

İşin ilginç tarafı, “tatlı su” nehirleri genelde denizdeki “tuzlu su“ya oranla çok daha fazla kalsiyum, bikarbonat ve silis taşır. Deniz suyu ise çok daha fazla sodyum ve klorür barındırır. Bunun sebeplerinden biri okyanusların kimyasal dengesinde deniz canlılarının oldukça önemli bir rol oynamalarıdır. İskelet ve kabuk yapımı için kalsiyum kullanan yumuşakçalar, kabuklular, delikliler ve mercanlar gibi çok sayıda canlı, deniz suyundan epeyce kalsiyum alır. Diyatomlar denizden silis çeker. Başka canlılar kimyasal bileşimi daha incelikli yollarla etkiler; sözgelimi salyangozlar kurşun alırken, denizhıyarları vanadyum salgılar.

Kaynak: http://www.bilenyok.com

19 Temmuz 2012 Perşembe

Bu Araç Kurşundan da Hızlı!

Bütün spor arabaları unutun. Bu araç saatte tam 1600 kilometre hıza çıkabiliyor. Bir başka deyişle silah namlusundan fırlayan bir kurşundan daha hızlı!





12.8 metre uzunluğa, 2.8 metre yüksekliğe ve tam kapasite yüklendiğinde ağırlığı 6.5 tona yaklaşan bu araç ölçü olarak tüy siklet sınıfında yer almak için fazla ağır ve büyük. 900 mm çapındaki tekerleklerin her biri 100 kilogramlık ağırlığa sahip ve maksimum hızda yol alırken saniyede tam 167 kez dönüyorlar.

Peki ya Bloodhound SSC saatte 1600 kilometre hıza ulaşmayı nasıl başarıyor? Öncelikle araçta maksimum hız değeri sağlamak için rokete ve bununla beraber EJ200 jet motoruna yer verilmiş. Bu iki devasa motor toplamda 133.000 beygir gibi hayal etmesi dahi güç olan bir değer ortaya çıkartıyor.


Asıl bomba şimdi geliyor; bu araçta ayrıca Cosworth F1 motoru bulunuyor. Bu motor saniyede 50 kilogramlık yakıtı pompalamak üzere kullanılmakta! Yani yakıt pompası yerine araçta F1 motoruna yer verilmiş, kulağa inanılmaz geliyor değil mi?

Aracın 1600 km/s hız değerini görmesi için 40 saniyelik bir zaman dilimine ihtiyaç duyuluyor. Bu aşamada araç tam 1.5 tonluk yakıt tüketmiş oluyor.

Yayınlayan : Mansur İŞÇEL

5 Temmuz 2012 Perşembe

Lütfen Dikkat!

Bir aile kutu içecekleri ile birlikte pikniğe giderler. Aile üyelerinden ikisi Pazartesi günü hastaneye kaldırılır ve yoğun bakım ünitesine alınır. Ve Çarşamba günü aile üyelerinden biri ölür.

Otopsi sonuçlarına göre ölüm sebebi sıtma (leptospiroz)'dır. Sebep olan virüs tenekenin üzerinde yaşamaktadır ve içecek bardak kullanılmadan içilmiştir. Test sonuçları virüsün tenekenin üzerine kurumuş fare idrarından bulaştığını ortaya koymuştur. Bildiğiniz gibi bu kutular depolarda saklanıyor ve hiç bir temizlik yapılmadan perakende olarak satışa sunuluyor.

Yapılan bir çalışma içecek kutularının üzerinin umumi tuvaletlerden daha kirli olduğunu ortaya koymuştur. (daha fazla mikrop ve bakteri yaşıyor) Bu nedenle kutu içecekleri tüketmeden önce mutlaka yıkayın.

Sağlığınız için bu bilgiyi sevdiklerinizle paylaşmanızı öneririz.