23 Aralık 2012 Pazar

Düşünce ile Hareket Edebilen Yapay El


Düşünce ile ''kumanda edilebilen yapay el'' felçli bir kadının umudu oldu.
ABD'nin Pittsburgh Üniversitesi'nden Andrew Schwartz ve ekibi, diğer sistemlerden farklı olarak, bilgisayarda beynin uzuvların kontrolünü sağlama şeklini taklit eden bir algoritma programı kullandı.
İnce elektrotlar aracılığıyla beynin hareketlerden sorumlu bölgesi tarafından gönderilen sinyallerin ''robot el'' tarafından tespit edilmesi sağlandı.
Şubatta, 13 yıl önce bir hastalık nedeniyle 4 uzvunu kullanamayan 52 yaşındaki bir kadının beyninin sol motor korteks bölümüne iki mikroelektrot ağı yerleştiren ekip, ameliyattan iki hafta sonra el protezi ile bağlantıyı sağladı.
Düşünce ile Hareket Edebilen Yapay El

Nesneleri tutmak, üst üste dizmek gibi 14 haftalık alıştırmalara başlatılan hastanın ikinci günden itibaren düşünce gücü ile yapay elini oynatmayı başardığı görüldü.
Hastanın alıştırmaları tamamlama başarısının yüzde 91,6 olduğu ve giderek hızlandığı belirlendi.
Bilimadamları, sonraki aşamalarda soğuk ve sıcağı saptayan alıcılar geliştirmeyi ve beyin ile protez arasındaki bağlantıyı kablosuz olarak kurmayı hedefliyor.
İngiliz ''The Lancet'' dergisinde yayımlanan araştırma, düşünce ile denetlenen protezlerin geliştirilmesi için önemli bir adım teşkil ediyor.
Bu şekilde bir gün, felçlilerin ya da bir uzvu kesilenlerin hayatının kolaylaştırılabileceği belirtiliyor.
Araştırmacılar daha önce iki maymunun düşünceleriyle hareket ettirdikleri robot protez kollarla yemek yemesini sağlamıştı.

Mansur İşçel
www.mansur.me



Kaynak : http://bilisimlive.com

21 Aralık 2012 Cuma

Bulut Teknolojisi

























Bulut teknolojisinin olmadığı zamanlarda,web sunucusu tek bir bilgisayar gibiydi.Dakikada 1000 sayfa sunabilen bir sunucumuz olduğunu kabul edelim. Örneğin,sitemiz çok popüler oldu ve dakikada 2000 sayfa görüntülenmeye başlandı.Sitemizin popülerliği arttıkça sunucunun takipçilere verdiği cevap süresi düşecektir ve bundan dolayı takipçiler bu durumdan rahatsız olacak ve site ilgi kaybedecektir.Yoğunluğun artması bekleme süresini arttırdığı gibi,yanıt süresini uzatacaktır.
 Sistemizi bulut teknolojisine aktarırsak,bir servis sağlayıcısından güç sağlanır ve birbirinin işini paylaşan binlerce bilgisayar birlikte çalışır.Bu sunucular,binlerce site tarafından paylaşılmaktadır,sunucuyu paylaşan sitelerden kimisi çok popüler kimisi daha az ilgi çekebilir.Fakat hepsi aynı bulut ağını paylaşır. Sitenin popülerliği arttığı zaman,bulut sistemi size daha çok kaynak verecektir.
Bulut sistemleri şirketler,okullar vb. büyük kuruluşlar tarafından kurulur ve paylaşılır.Bulut teknolojisi kullanmak,kişisel bilgisayarların yükünü azaltır ve çeşitli sayıda uygulama,bulut sunucusu tarafından sağlanır.Genellikle,kullanıcılar uygulamaları bilgisayarını indirmek ve yüklemek istemezler.Tüm işlemeler ve depolamalar,bulut sistemi tarafından sağlanır.

A)Giriş
Eskiden uygulamalar bilgisayara kurulmadan kullanılamıyorduKullanıcılar bilgisayarlarına yükledikleri uygulama için lisansa ihtiyaç duyuyorlardı..LANların gelişmesiyle,sunucu-istemci teknolojisi doğdu.Bu teknoloji ile aynı ağdaki kişiler için çoklu lisans alımı gerçekleştirildi.
Bulut teknolojisi,klasik istemci-sunucu sistemlerinden sağladığı uygulamalardan daha farklıdır.Merkezileştirme,bulut sistemi servis sağlayıcılarına,tarayıcı tabnalı kullanıcı uygulamaları üzerinde tam kontrol sağlar.
Herhangi bir bilgisayar ya da webe bağlanan cihaz,internete aynı bilgisayar gücü ile bağlanır,bulut üzerindeki dosyalar ortak kullanılır. Kullanıcılar bilgilerini burada saklayabilir ve bu bilgilere erişimi sağlayabilir.Veri merkezde saklandığı için,ekstra bir depolama cihazına ihityaç duyulmaz.Masaüstü uygulamaları email sunucusu sistemlerine bağlanırlar,buradan da bulut uygulamasına bağlanabilirler.
Tüketiciler,bulut teknolojilerini yoğun veri işlemlerinde kullanmaktadır.Böylece sistemin yükü hafiflemektedir. Bulut teknolojileri,bazı analistler tarafından teknolojik devrim olarak düşünülmektedir.

B)Nasıl Çalışır
Bulut sistemi kullanıcısı internete bağlanabilen bilgisayara ya da akıllı bir cihaza ihtiyaç duyar.Kulllanıcı bulut sistemini giriş yaparak sistemde işlem gerçekleştirir.Bulut sistemi,web protokollerini kullanarak,kullanıcı-sunucu temelli çalışır.Bulut teknolojisi,sunucu tabanlı bir uygulama sağlar,tüm kullanıcılar bu uygulamalara erişir ve çıktı sunucu tarafında gözükür.Örneğin,kullanıcı kelime işlemcisi çalıştırmak isterse,bulut sistemi uygun bir uygulama belirler,kullanıcı sistemi için ayrılmış bellek alanında,uygulamayı kullanıcı sistemindeki web tarayıcısında görünür yapar.Bütün yapılan işlemler ve değişimler sunucu tarafından kayıt edilir ve toplam sonuç oluşturur.Toplam sonuç,yaratılan ve değişikliğe uğrayan dosyaları barındırır.

C)Teknik Tanımlama
Bulut teknolojisi için,NIST tarafından kısa ve spesifik bir tanım yapılmıştır:
Bulut teknolojisi,düzenlenebilir veri kaynakları havuzundan oluşan,ağlara erişimi sağlayan ve çok düşük performansla  yayınlanabilen ve karşılanabilen uygun bir modeldir.
Bulut teknolojisi,son kullanıcının fiziksel alanını ve konfigürasyonunu gerek duymadan,hesaplama,yazılım,veri erişimi ve depolama cihazları sağlar.Elektrik şebekesine parelel olarak tasarlanır,böylece hangi cihazın ne kadar harcama yapıp yapmadığı ile ilgilenmez.
Bulut teknolojisi,IT servisleri için yeni bir iletim modelidir.Tüketim ve dinamik olarak ölçülendirilebilme ve sanal kaynak desteği sağlar.
Bulut teknolojisi, iş yazılımı ve verisi sunucular üzerinde olduğu sürece, web tarayıcısı ile erişilebilen taşıma uygulamaları sağlar.Bazı durumlarda,yasal uygulamalar da ekran paylaşımı teknolojisi ile iletilir.
Birçok bulut teknolojisi altyapısı,servisleri içerir ve paylaşılan veri merkezlerinden işlem gerçekleştirilir.
*NIST:National Institue Of Standarts and Technology

D)Riskler
  1. 1.       Bilgi Güvenliği ve kullanıcı gizliliği
Bulut teknolojisi servisi kullanarak veri saklanması,kullanıcının verilerini riske atmaktadır.Kullanıcının kişisel bilgisinin güvenliği,başka bir konumda yer alan sağlayıcı tarafından sağlanır.Bu durumda,farklı konumdaki kişiler,farklı kişiler hakkında market bilgisi elde edebilir.
  1. 2.       Uluslararası,politik ve ekonomik sorunlar
Kullanıcı verilerinin bir kısmı public bir kısmı private olarak tutulmaktadır.Bu bilgiler çeşitli ülkelerde yer almaktadır.Fakat bu bilgilerin saklandıkları yerler sadece çok zengin ülkelerde yer almaktadır.
Bu durumda,
1)Fakir ve zengin ülkeler arasındaki dijital bölünmeyi arttıracaktır.
2)Bilgi tabanlı ekonomi için stratejik soyut bir faktördür.
  1. 3.       Servisin Devamlılığı
Veri yönetimini ve işlemesini ,harici bir servise yetkilendirilebilir,fakat bu servisler çalışmadığında kullanıcılar için oldukça limitlidir.Büyük bir ağ üzerinde paylaşım gerçekleştirildiği için,zararlı bir yapıdan birçok kullanıcı etkilenir.Çok hızlı bir internet sağlamasıyla beraber,herhangi bir yerde kesinti olsa bile,parelel kullanım sağladığından,işinize devam edebilirsiniz.
  1. 4.       Bulut sağlayıcısını değiştirirken gerçekleşen veri problemleri
Servis sağlayıcıları arasında nasıl bir geçiş sağlanacağı tam olarak bilinememektedir.İflas etmiş olan bir servis sağlayıcısı kullanıcılar için sorun yaratacaktır.

E)Katmanlar
Sağlayıcı:Bulut servisini yöneten ve işleten şirket.
İstemci: Uygulama transferi için bilgisayar donanımlarını,yazılımlarını içerir.
Uygulama:  Bulut uygulama servisleri internet üzerinden çalışır,kullanıcının bilgisayarının üzerine indirme ve kurma işlemi kalkar ve kolayca destek sağlar.SaaS ve bulut teknolojisi değişilebilir olarak kullanılmaktadır.Fakat iki farklı özelliğe sahiptir.
1)Ağ tabanlı erişim,yönetim ve ticaret yazılımı.
2)Her bir müşterinin sitesinin yönetimi merkezi konumlardan gerçekleşmektedir.
SaaS:Software As A Service

F)Geliştirme Modeli
Genel Bulut: Genel bulut ve harici bulut,genel akış sisteminde tanımlamayı sağlar,kaynaklar dinamik olarak gösterilir.
Ortak Bulut: Bulut tekonolojisinden yararlanmak için birçok şirket benzer işlemlerinin aynı bulut üzerinden gerçekleştirir.Maliyet daha az olacaktır.
Hibrit Bulut ve Hibrit IT Aktarımı
IT departmanlarının en temel sorumluluğu,işletmelere servis sağlamaktır.Bulut teknolojisinin yayılması ile,IT departmanları servisleri,geleneksel,in-house  vb. metotları ile transfer eder.
Hibrit depolama bulutu,genel ve gizli depolama bulutlarının toplamıdır.Hibrit depolama bulutu genellikle,arşivleme ve yedekleme için kullanılır ve yerel datanın değiştirilmesine izin verir.
Birleştirilmiş Bulut
İki bulutun biraraya gelmesiyle oluşur.Birleştirilmiş bulut çevresi,çok sayıda harici ve dahili sağlayıcı içerir.
Gizli Bulut
Bazı sistemler kendi bilgilerini gizlemek için kullanır.Şirketlerin kendi sunucusu gibi davranmasını sağlar.Genelde şirketler kendi gizli bulutlarını ayrı kurarlar.

Mansur İşçel

www.mansur.me



Kaynak:iztim

14 Aralık 2012 Cuma

Reporting services catalog database file existence


SQL Server 2008 kurulumu yaparken genelde var olan SQL Server uygulamasını kaldırıp yeniden kurmak istediğinizde bu hata ile karşılaşırsınız.


Eski veya önceki Sql Server da kullandığınız referans veritabanlarının bulunmasından dolayı aşağıdaki resimde görüldüğü gibi bu databaseleri silmemiz istenir.


Bu işlemi yaptıktan sonra Re-Run yapınız.
Kolay Gelsin.
Mansur İşçel
www.mansur.me






27 Kasım 2012 Salı

Volkswagen bisiklet yaparsa..

Alman otomobil devi ‘Bik.e’ konseptiyle karşımızda.

Bu aralar otomobil firmaları çevrecilik üzerine yoğunlaşmış durumda. Fakat sadece araba üzerine değil.

Lexus’un ardından Volkswagen de bir bisiklet konsepti tanıttı. Lexus’un aksine tümüyle elektrikle çalışan Bik.e konsepti Volkswagen’in taşımacılığın geleceğine bakışını temsil ediyor. Hem DC hem de AC üzerinden şarj olabilen Bik.e tam dolu şarj ile 20 kilometre yol katedebiliyor ve saatte 20 kilometre hız yapabiliyor. Fakat Bik.e’nin pedalları bulunmuyor. Ayrıca bisiklet kolayca katlanıp yer kaplamdan bir aracın bagajında bile taşınabiliyor.
Volkswagen yakında Bik.e için bir tanıtım yapmayı planlıyor. Fakat bu konseptin üretimi konusunda henüz bir plan yok.

Mansur İşçel

Kaynak: http://www.techno-labs.com

26 Ağustos 2012 Pazar

Cep Telefonları Sahiplerini Tanıyacak

Sahiplerini tanıyacak

Yüz tanıma özelliği olan cep telefonu sayısının hızla arttığı bildirildi.

ABI teknoloji araştırma şirketinin raporundan derlenen bilgilere göre, bu yıl akıllı cep telefonlarının yüzde 25'inde yüz tanıma teknolojisi olacak ve bu sayı hızla artacak. Rapora göre, son 5 yılda akıllı cep telefonu ve tabletlerin sayısı yılda 600 milyondan fazla artıyor.

Söz konusu teknoloji henüz resmi olarak Android'in Ice Cream Sandwich ve Jelly Bean sürümlerinde bulunmakla birlikte, bu amaca yönelik bağımız yazılımları uygulama pazarlarından indirmek de mümkün.

Raporda önümüzdeki yıllarda hem daha çok işletim sisteminin hem de cihazın bu teknolojiye sahip olacağı belirtildi.

Yüz tanıma teknolojisi
Yüz tanıma teknolojisi 1960'lı yıllarda Woody Bledsoe, Helen Chan Wolf ve Charles Bisson tarafından geliştirildi.

Işık etkisi veya mimikler bazen teknolojinin kullanılmasında sıkıntı yaratsa da bu teknoloji, hem düşük enerjiyle çalışabilen kameraların kalitesinin yükselmesi hem de karmaşık algoritmayı işleyebilecek güçlü işlemciler sayesinde mobil cihazlarda da yaygınlık kazanmaya başladı.

Hala önemli eksiklikleri bulunan bu teknolojinin gelişmesi ile birlikte, çalındığı zaman bir işe yarayamayacağı için mobil cihaz hırsızlıklarının da sona ereceği düşünülüyor.


17 Ağustos 2012 Cuma

Veri saklama aracı usb ya da harddisk değil, DNA!

Bilim insanları 53 bin kelime, 11 resim ve bir bilgisayar programından oluşan bir kitabın içeriğini DNA üzerine kodlamayı başardı.

 Bütün bir kitabı DNA’ya kodladılar

Harvard Tıp Fakültesi’nden Profesör George Church liderliğindeki üç kişilik ekip, Science dergisinde yayımlanan makalede 5.25 megabitlik içeriğin bugüne kadar yapılan en büyük kodlamadan 600 kat daha büyük olduğunu belirtti. Böylece genetik materyal üzerine ilk kez bu kadar büyük miktarda veri yapay olarak depolanmış oldu.

Bu boyutta bir veriyi DNA’ya kodlamanın birkaç gün sürdüğünü söyleyen Dr. Sriram Kosuri, “Elbette arşiv amaçlı saklama için bu uzun bir süre ancak durum zamanla düzeliyor” dedi. Dahası kodlanan verinin bu kadar büyük olmasına rağmen, kodlar çözülürken yapılan hata oranının ihmal edilebilecek kadar küçük olduğu ifade edildi.

Uzmanlar DNA kodlamanın maliyetinin hızla düşeceğini, önümüzdeki 5 ile 10 yıl arasında verileri DNA’dan saklamanın bugünkü dijital araçlara kıyasla çok daha düşük olacağını belirtti.

1 GRAMI 100 MİLYAR DVD'YE BEDEL
Bir gram DNA üzerine 455 milyar gigabyte veri kodlanabiliyor. Bu da 100 milyar DVD’deki veriden daha fazlası demek. DNA'nın bu kadar küçük alanda bu kadar büyük veriler taşıyabilmesi üç boyutlu olmasından kaynaklanıyor.

Daha önce atom gibi cansız varlıklar üzerine de veri depolamaya çalışan bilim insanları, bu parçacıklar iki boyutlu olduğu için beklediklerini alamamıştı.

BİNLERCE YIL DAYANABİLİR
DNA geleneksel dijital veri depolama sistemlerine göre birçok avantaja sahip. Kolayca kopyalanabiliyor, ideal olmayan koşullarda saklansa bile binlerce yıl sonra yeniden okunabiliyor. Kaset ya da DVD gibi hızla modası geçen teknolojilerin aksine, DNA üzerine kod yazılması ve okunması insanlık var oldukça devam edecek bir gerçek.

Dahası böylece insanlar dev bir kütüphaneyi hiçbir zorluk çekmeden hücrelerinde taşıyabilecek. Tırnak ucu kadarlık yere dünyadaki bütün dillerin sözlükleri saklanabilecek.


Kaynak : Guardian, www.hurrriyet.com.tr

3 Ağustos 2012 Cuma

Evde Elektrik Elde Etme Yöntemleri

                        evde-eletrik-elde-etme-yontemleri

Günümüzde enerji ihtiyacının giderek artış göstermesi ve bu ihtiyacı karşılayan enerjinin pahalılık oranı insanları alternatif enerji kaynaklarına yöneltmektedir. Faturalarda görmek istemediğimiz meblağlar her yeni faturada daha yüksek boyutlara ulaşmakta ve elektrik enerjisinde ki bu pahalılık ailelere sıkıntılı dönemler yaşatmaktadır. Ancak alternatif enerji kaynakları doğru bir şekilde kullanıldığında insanların ucuz elektrik enerjisi elde etmesini sağlamaktadır. Ucuz enerji içinse birtakım evde elektik elde yöntemleri bulunmaktadır.

Evde elektrik elde yöntemleri nelerdir?

Evde elektrik elde yöntemleri olarak karşımıza çıkan yöntemler, rüzgar türbinleri ve güneş panelleridir. Rüzgar türbinleri gerekli aşamalar yerine getirilerek kurulduğunda insanların gereksinim duyduğu enerji ihtiyacını yüksek oranda karşılamaktadır. Rüzgar türbini sistemlerinin kurulum aşmasında dikkat edilmesi gereken ilk koşula bakacak olursak sistemin kurulacağı bölgenin rüzgar verimliliği açısından yeterli bir alan olması gerekmektedir. Yine sistem içerisinde yer alan rüzgar pervanelerinin büyüklükleri de sistemin daha yüksek oranda elektrik enerjisi üretmesi açısından önemli bir konumdadır. Diğer yandan güneş paneli sistemleri deelektrik enerjisi üretilmesi açısından önemli bir alternatif enerji kaynağıdır. Bu sistemleri oluşturan parçaların başında paneller gelmektedir. Paneller içerisinde yer alan güneş hücreleri, güneşten gelen ışı ve ısıyı soğurarak doğrudan elektrik enerjisine dönüştürmektedir. Ortalama 6 – 30 panel yer alan bir sistem normal bir ailenin elektrik enerjisi ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilmektedir.
Eğer siz de kendi elektriğinizi kendiniz üretmek ve pahalı enerji kullanımından kurtulmak istiyorsanız, alternatif enerji kaynaklarını yakından incelemenizi tavsiye ediyoruz. Bu şekilde ucuz elektrik üretimi gerçekleştirebilir ve bu sayede faturalarınızda yüksek meblağlarla karşılaşmaktan kurtulabilirsiniz.
Mansur İşçel

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Denizde Niçin Tuz Vardır?


Doğrusunu söylemek gerekirse, hiç yoktur; denizde erimiş halde bulunan, çökeltildiğinde biraraya gelerek tuzu oluşturan ve deniz suyuna tuzlu bir tat veren kimyasallar vardır sadece. Şimdiye kadar deniz suyunda 72 ayrı element saptanmıştır; dünyadaki hemen her doğal elemente denizin bir köşesinde rastlamak olasıdır. Ancak, en bol olanlar klor (yaklaşık yüzde 55,3) ve sodyum (yaklaşık yüzde 30,8) iyonları, yani sofra tuzunu oluşturan elementlerdir. Diğer görece yaygın iyonlar magnezyum (yüzde 3,7), kükürt (yüzde 2,6), kalsiyum (yüzde 1,2) ve potasyumdur (yüzde 1,1). Deniz suyunu “tuzlu” yapan bu altı elementtir.
Deniz suyunun ortalama tuzluluk oranı yaklaşık binde 35′tir. Bu çok büyük bir orandır -bir bardak suda bir çay kaşığı suya denktir. Okyanuslardaki toplam su hacminden hareketle, denizdeki su miktarının 50 katrilyon ton gibi ilginç bir miktara ulaştığını çıkarabilirsiniz – okyanuslardaki bütün bu tuz çıkarılacak olursa, yeryüzü 150 metre kalınlığında bir tuz örtüsünün altında kalır!

Tuz derişimi yerden yere değişir -bunu çoğunlukla William Dittmar’ın 1884′te Challenger adlı İngiliz korveti ile dünya çapında yürüttüğü bir dizi kimyasal testten biliyoruz. Oran Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde en yüksek, Baltık Denizi ve Kuzey Buz Denizi’nde en düşük düzeydedir. Bu değişkenlik bize tuzun niçin öncelikle denizde bulunduğuna ilişkin bir ipucu verir. Saf suyun buharlaşması ile geride tuzun kaldığı ve tuz içeriğinin arttığı ılık denizlerde düzey yüksektir; eriyen buzların ve nehirlerin sürekli saf su eklediği daha serin denizlerde ise düşüktür.
Okyanuslar muhtemelen bir zamanlar sıcak yeryüzünün büyük bir bölümün kaplayan erimiş kayaçlardan “gaz olarak kaçan” su buharının oluşturduğu bulutların dünyadaki soğuma sürecinde yağmur olarak düşmesiyle ortaya çıktı. Başlangıçta okyanus suları büyük ölçüde “tatlı“ydı; ama üç ana kaynaktan gelen tuz ile birlikte tuz içeriği gittikçe arttı -denizlere akan nehirler, deniz tabanındaki hidrotermal delikler ve denizaltı yanardağları.Karalara (ve okyanuslara) düşen yağmur büyük ölçüde saf sudur; erimiş atmosfer gazlarından dolayı biraz asitlidir. Nehirlerin, tuzlu sudan ziyade tatlı su taşımasının sebebi budur. Ancak sularının genellikle tatlı olmasına karşın, nehirler tamamen katışıksız değildir. Aksine, az miktarda tuz ve başka katı maddeler barındırırlar – bunlardan bazıları ufalanmış kayaç parçaları, diğerleri suyun toprak içinde sızarak nehre karışması sırasında kireçtaşı gibi hassas kayaçları doğrudan eriterek kaptığı parçalardır.

Her yıl dünyanın çeşitli yerlerindeki nehirlerden denizlere 4 milyar ton kadar tuz taşındığı tahmin edilmektedir. Böyle bir miktarla okyanusların mevcut tuz içeriğine kavuşması yaklaşık 200-300 milyon yılı almış olsa gerek. Nehirlerden gelen tatlı su okyanustaki tuz içeriğini seyreltmez; çünkü aynı anda okyanus yüzeyinde sürekli tatlı su buharlaşır. Tuzluluk oranının genelde nehirlerin sürekli tatlı su taşıdığı okyanus kenarlarında en düşük, okyanus ortalarında ise en yüksek düzeyde olmasının sebebi budur. Peki, daha fazla tuzun katılmasına ve suyun buharlaşmasına karşın, okyanuslar niçin ittikçe daha tuzlu hale gelmez? Okyanusların tuz içeriğini kararlı düzeyde tutan bir dengeye ulaştığı sanılmaktadır. Her yıl aşağı yukarı nehirlerin kattığı miktarda tuz okyanus tabanını çökelmektedir.

İşin ilginç tarafı, “tatlı su” nehirleri genelde denizdeki “tuzlu su“ya oranla çok daha fazla kalsiyum, bikarbonat ve silis taşır. Deniz suyu ise çok daha fazla sodyum ve klorür barındırır. Bunun sebeplerinden biri okyanusların kimyasal dengesinde deniz canlılarının oldukça önemli bir rol oynamalarıdır. İskelet ve kabuk yapımı için kalsiyum kullanan yumuşakçalar, kabuklular, delikliler ve mercanlar gibi çok sayıda canlı, deniz suyundan epeyce kalsiyum alır. Diyatomlar denizden silis çeker. Başka canlılar kimyasal bileşimi daha incelikli yollarla etkiler; sözgelimi salyangozlar kurşun alırken, denizhıyarları vanadyum salgılar.

Kaynak: http://www.bilenyok.com

19 Temmuz 2012 Perşembe

Bu Araç Kurşundan da Hızlı!

Bütün spor arabaları unutun. Bu araç saatte tam 1600 kilometre hıza çıkabiliyor. Bir başka deyişle silah namlusundan fırlayan bir kurşundan daha hızlı!





12.8 metre uzunluğa, 2.8 metre yüksekliğe ve tam kapasite yüklendiğinde ağırlığı 6.5 tona yaklaşan bu araç ölçü olarak tüy siklet sınıfında yer almak için fazla ağır ve büyük. 900 mm çapındaki tekerleklerin her biri 100 kilogramlık ağırlığa sahip ve maksimum hızda yol alırken saniyede tam 167 kez dönüyorlar.

Peki ya Bloodhound SSC saatte 1600 kilometre hıza ulaşmayı nasıl başarıyor? Öncelikle araçta maksimum hız değeri sağlamak için rokete ve bununla beraber EJ200 jet motoruna yer verilmiş. Bu iki devasa motor toplamda 133.000 beygir gibi hayal etmesi dahi güç olan bir değer ortaya çıkartıyor.


Asıl bomba şimdi geliyor; bu araçta ayrıca Cosworth F1 motoru bulunuyor. Bu motor saniyede 50 kilogramlık yakıtı pompalamak üzere kullanılmakta! Yani yakıt pompası yerine araçta F1 motoruna yer verilmiş, kulağa inanılmaz geliyor değil mi?

Aracın 1600 km/s hız değerini görmesi için 40 saniyelik bir zaman dilimine ihtiyaç duyuluyor. Bu aşamada araç tam 1.5 tonluk yakıt tüketmiş oluyor.

Yayınlayan : Mansur İŞÇEL

5 Temmuz 2012 Perşembe

Lütfen Dikkat!

Bir aile kutu içecekleri ile birlikte pikniğe giderler. Aile üyelerinden ikisi Pazartesi günü hastaneye kaldırılır ve yoğun bakım ünitesine alınır. Ve Çarşamba günü aile üyelerinden biri ölür.

Otopsi sonuçlarına göre ölüm sebebi sıtma (leptospiroz)'dır. Sebep olan virüs tenekenin üzerinde yaşamaktadır ve içecek bardak kullanılmadan içilmiştir. Test sonuçları virüsün tenekenin üzerine kurumuş fare idrarından bulaştığını ortaya koymuştur. Bildiğiniz gibi bu kutular depolarda saklanıyor ve hiç bir temizlik yapılmadan perakende olarak satışa sunuluyor.

Yapılan bir çalışma içecek kutularının üzerinin umumi tuvaletlerden daha kirli olduğunu ortaya koymuştur. (daha fazla mikrop ve bakteri yaşıyor) Bu nedenle kutu içecekleri tüketmeden önce mutlaka yıkayın.

Sağlığınız için bu bilgiyi sevdiklerinizle paylaşmanızı öneririz.

21 Haziran 2012 Perşembe

ASP.NET AJAX Calender Extender

ASP.NET AJAX ile Calender Extender kontrolü bir çok uygulamada bizlere lazım olan bir componenttir. Visual Studio editörlerinin default olarak verdiği calendar kontrolü sayfa düzeni açısından pek elverişli olamayabiliyor. Ancak AJAX ile Calender Extender olaya biraz daha renk katmış gibi görünüyor. Ben de severek ve beğenerek ASP.NET geliştiricilerine AJAX kontrollerini öneriyorum. Bu konuya takiben açıklayıcı ve küçük bir örnekle sizlere Calender Extender'ı  syntax özellikleri ile birlikte basit bir şekilde açıklayacağım.

Ajax Contol Tool Kit'i bilgisayarımza  http://ajaxcontroltoolkit.codeplex.com/ linkinden indiriyoruz ve Visual Studio editöründen ToolBoxta en alttaki taba sağ tıklayıp Add Tab 'ı tıklıyoruz.


Adding a new tab

Bu taba bir isim verdikten sonra(ben AJAX Control Tool Kit yazdım) sağ tıklayıp "Choose Items..." diyoruz.

Choose items to add to the toolbox

Bir form açılacak ve "Browse" butonunu tıklayıp, yukarıdaki linkten indirdiğimiz dosyanın içinden AjaxControlToolkit.dll  seçiyoruz ve tamam diyoruz. Artık AJAX kontrollerini editörümüze ekledik ve sıra geldi Calender Extender kontrolünün kullanımına... ToolBox'tan AJAX sekmesinde bulunan SriptManager kontrolünü de sayfanızın içinde herhangi bir yere bırakınız. 

NOT:ScriptManager olmadan AJAX kontrolleri çalışmaz. Ve arayüz tarafında görünmez.

<asp:ScriptManager ID="ScriptManager1" runat="server" >
</asp:ScriptManager>

<asp:TextBox 
    ID="TextBox1" 
    runat="server" 
    width="200px" />
<asp:ImageButton 
    ID="imgBtnCalender"
    Width="32" Height="32" 
    runat="server" 
    ImageUrl="~/images/calender.bmp" 
    CausesValidation="False" />
<ajaxToolkit:CalendarExtender 
    ID="CalendarExtender1"
    runat="server" 
    TargetControlID="TextBox1" 
    PopupButtonID="imgBtnCalender" 
    Format="dd/MM/yyyy" />

Calender Extender kontrolünde bizim için en önemli 2 parametre vardır.
  1.  TargetControlID
  2. PopupButtonID
TargetControlID tarihin yazılacağı textbox, PopupButtonID de üzerine tıklandığında takvimin açılmasını sağlayan tetikleyici.

Teşekkürler.

Mansur İŞÇEL

19 Haziran 2012 Salı

Kişiselleşen Dünya

    Bundan 15 yıl öncesine gidersek kişisel bilgisayarlar sadece ekonomik gücü iyi olanlarda ve iş icabı gerekliliği olanlarda bulunuyordu. Şu an her evde bir bilgisayar var. Bu çok iyi... Artık aştık bunları tablet pcler gündemimizde ve hatta cep telefonlarımıza da işletim sistemleri hükmünde bir çok kişisel işlerimizi yaptırabiliyoruz. 

                                                        

     Araştırmalarımızda tablet pcler ve mobil cihazların pazarda kişisel bilgisayarlara göre daha fazla yer tuttuğu sonucuna vardık. Şu an dünya genelinde tabletler, kişisel bilgisayarların yaklaşık 3 katı kadar daha fazla satılıyor. Teknoloji pazarında yerini almış dev firmalar artık kişisel bilgisayarları bir kenara bırakıp aç olan pazarın tablet ve mobil cihaz ihtiyaçlarını doyurmaya çalışıyor. Elbette her firma her şeyden önce kendi geleceğini düşünüp çağın şirketi olma çabasındadır. Bu konuda haklı olabilirler ancak bizler kullanıcı bazında olduğumuz için bu hususlarda biraz daha dikkatli davranmalıyız. Dikkatli davranmak derken şunu unutmayalım ki dünya kapitalist rejimlerle yönetiliyor. Bu düzeni  size şöyle bir örnele açıklamak istiyorum .Bir "A" firması karşınıza geçip erikleri tuzlayıp şapırdatarak yemekle meşgul ve erik hastaları başta olmak üzere sizler de bu durum karşısında öncel istek olarak ilk fikriniz erik satın almak oluyor. Bunun karşısında kapitalist firmalar sizlere ulaşımın zor olduğu, manavlardan marketlerden ve pazardan uzak bir yerde bunu yapıyor. Hemen karşınıza bir erik standı kuruyor ve kg fiyatı 4TL... Siz gidip pazardan veya marketten almak isteseniz 2.5TL'ye alabilirsiniz ancak durumlar öyle değil işte, oraya gitmek için 1.5TL ulaşıma minübüs parası vereceksiniz ve bir de yorulma cabası olacak siz gidene kadar hevesiniz bile kaçacak. Ve aynı hesaba geldiğini düşüneceksiniz... O yüzden 4TL'lik eriklere akın edeceksiniz. Sizin cebinizden çıkacak para aynı olurken başka insanlar sizin zaafınızdan yararlanıp milyonlara konacak... Ya da evinizin önündeki bahçede ağacın gölgesinde oturuken bir takım insanlar gelecek ve diyecekki :"Sana sadece X liraya çok güzel bir çardak yapacağım.." der.  Ancak bunun için gölgesinde oturduğunuz ağaca ihtiyacı vardır çünkü o ağaçla çardak birlikte o bahçeye sığmayacak ve aynı zamanda ağacı sökerek yerden de kazanç sağlayacağınzı söyleyecek... Siz de ucuz bulup kabul edeceksiniz. Ağacı kesip götürecekler ve yontulup size çardak olarak bahçenize servis edilecek... Sizin buradaki kazancınız çok güzel ve görkemli bir çardak... Ancak o insanların kazancını düşünün bir de...
Bilgisayar dünyası da işte bunun gibi oldu artık. Önce sizlere bir giriş sunulur ardından hayatınızı satın alırlar. Ancak bunlara müsade edip etmemek sizin elinizdedir. Özellikle vurgulamak isterim ki günümüz gençleri ve çocuklarının ciddi bir meşgale meselesi haline gelen bilişim dünyasının yeni teknolojik cihazları bazen duruma göre tehlike olabilir. Ciddiyetini belirtmek istediğim durum bilinçli bir bilgisayar kullanıcısı olup, sizlere bu cihazların faydalı olabilecek taraflarını değerlendirmenizdir. "Bizim zamanımızda bilgisayarlar yoktu atariler vardı biz onlarla meşgul olurduk şimdiki çocuklar bilgisayar kurdu olmuş..." cümlesini bir çok yetişkinden duymuşuzdur ancak lütfen sizler yetişkinler olarak bunlara tav olmayınız. Çünkü günümüz çocuklarının büyük bir çoğunluğu bilgisayarların kendilerine faydalı olacak taraflarıyla ilgilenmiyor. Artık olayı o kadar aştılar ki tablet bilgisayarların piyasasını çok iyi takip ederek en güncel oyunları ve cezbedici uygulamaları buluyorlar ve doğal olarak sosyal dünyadan uzak, monotonlaşan ve tamamiyle sanal ortamda yaşayan bir nesille karşılaşıyoruz... Bilinçli insanlar olarak kişiselleşen dünyanın teknolojik nimetlerinden faydalanmayı daha doğru bulan bir nesil yetiştirmek için, aynı zamanda sadece kendilerine değil insanoğluna da faydalı bireyler olabilmek için ve en önemli noktalardan birisi olan üzerine basa basa belirtmek istediğim durumlardan birisi de kişiselleşen dünyada tüketici olmaktan çok üretken bir millet olmayı ve bu bağlamda gençlerimizi bilinçlendirmeyi kendimize görev bilmemiz gerekir.

Mansur İŞÇEL

12 Haziran 2012 Salı

Televizyonun da akıllısı mı olur ?

Smart Tv (Akıllı Tv) nedir? Smart Tv'lerin diğer televizyonlardan farkı nedir?

          Bu soruların cevabını internette dolaşırken bir çok sayfada, portallarda veya forumlarda aramışsınızdır. Ancak elinize net bir bilgi geçmemiştir. Nedir bu akıllı Tv dediğimiz televizyonlar? Cevabını sizlere anlatıyorum :

          Smart Tv bilinen televizyonlar gibi değildir, akıllıdır. Hem de çok akıllıdır. Bazı noktlarda bir bilgisayar gibi davranır. Tabi ki bilgisayarda olduğu gibi klavye fare vs.. aparatları yoktur ancak markadan markaya göre değişik aparatları da mevcuttur. Şunu da söyleyelim ki kumandadan henüz kurtulamadık. Şöyle düşünelim: Bir televizyonun içinde onu akıllı kılan bir sistem varsa bilinmesi gerekir ki o cihazın içinde bunu algılayabilecek mantık birimleri de olmalıdır. Mesela bilgisayarlarda işlemci dediğimiz aygıtın içerisinde aritmetik ve mantık birimleri vardır. Bu birimler bilgisayarda gerçekleşen mantıksal ve aritmetiksel işlemlerin algılanmasını ya da hesaplanmasını sağlayan bir beyin mekanizmasıdır. Bu konuya takiben bilgisayarlarda bildiğimiz üzere web tarayıcıları vardır, tarayıcılar web sitelerini yorumlayıp size bunun sonucunu ekranda gösterir. Bu yorumlama web tarayıcıların kendi içerisinde gerçekleşir. Konuyu çok uzatmadan bağlayacak olursak işte bu Akıllı Tv'lerin donanımında web tarayıcı mantığıyla çalışan birimler vardır. Bunlar cihazın içinde tarayıcılar tarafından yorumlanıp tv ekranına, ekran görüntüsünü olarak aktarılırlar. Bu sistem televizyon teknolojilerinde sadece Akıllı Tv'lerde mevcuttur. Bu da demek oluyor ki Akıllı Tv'ler için uygulamalar geliştirilebilir ve tıpkı bilgisayarlarda ve mobil işletim sistemine sahip cihazlarda olduğu gibi televizyonlarda da uygulamaları aktif olarak kullanabiliriz. Bunun için elbette bir uygulama deposu ve internet bağlantısı olmak zorundadır. Yani uygulamaları bu depodan indirmek zorundayız.(Akıllı Tv'lerde internet bağlantısı için kablolu ya da kablosuz erişim sağlanabilir.)  Örnek verecek olursak : En popüler sosyal medya uygulaması olan Facebook'u uygulama depolarından indirdikten sonra Akıllı Tv'lerde kumanda vasıtasıyla hesabımıza erişip aktif olarak kullanabiliriz ve keyifli vakit geçirebiliriz. Led teknolojisi üzerinde geliştirilen Akıllı Tv'ler Türkiye piyasasına da çok hızlı girmeyi başardı ve rekabetin getirdiği serüvenle beraber çok ciddi bir şekilde gelişmeye de devam ediyor. Akıllı Tv'lerden hangisini almak istediğinize karar veremediyseniz bu konuda da fikir verebilirim. Ben de bir akıllı Tv uygulama ve yazılım geliştiricisi olarak sizlere Samsung ve ya LG Akıllı Tv'leri tavsiye edebilirim. Bu arada her cumartesi saat 18:30'da SkyTurk Tv'de yayınlanan, SmartHUB programını da takip ederek güncel teknolojiler ile alakalı detaylı bilgiler edinebilirsiniz.

Mansur İŞÇEL

8 Haziran 2012 Cuma

Samsung'dan Android cihazınız ile kontrol edilebilen fırın : Zipel


 
Mobil cihazlar konusunda pazarda önemli bir paya sahip Güney Koreli Samsung firması beyaz eşya pazarında da başarılı ürünleriyle ön sıralarda yer alıyor. Firma Android işletim sistemli cihazlardaki tecrübesini beyaz eşyalara aktardığı son örnek olan Zipel adlı fırınını tanıttı.
 
Akıllı fırınlar üzerinde firmaların çalışmaları devam ediyor ancak ticari anlamda satışa sunulacak kadar henüz beklentileri karşılayamadı. Ancak Samsung'un Zipel modeli entegre WiFi yongası ile Android cihazlarınızla iletişime geçiyor ve 160'dan fazla yemek tarifine göre pişirme yöntemini ayarlıyor.
 
Fırının kendisi de bazı akıllı özelliklere sahip. Pişirilen yemeğin kalorisini görüntüleme, yemeğin gerektirdiği ısıyı otomatik ayarlama, sesli olarak kullanıcıyla etkileşime geçme, fırın gerekli ısıya ulaşınca yemeği içine yerleştirmek için uyarma bunlardan bazıları. Fırın kızılötesi pişirme sistemini kullanıyor.
 
Fırın ile iletişime geçen uygulama tabiki sadece Android platformu üzerinde çalışıyor. Ancak uygulama sadece 800 x 480 çözünürlükteki modeller için optimize edilmiş.
 
Fırın ilerleyen aylarda Güney Kore'de satışa sunulacak. Fiyatı hakkında bilgi yok. 

Yayın : Mansur İŞÇEL

5 Haziran 2012 Salı

Bu virüs dünyanın kaderini değiştirecek. Obama çok tehlikeli bir kapıyı açtı

İLK bilgisayar virüsü 1986’da yazılmış ve yayılmış. Yazanlar iki Pakistanlı. O kadar saflar ve ne yaptıklarının o kadar farkında değiller ki, yazdıkları virüsün (Brain A) içine ev adreslerini ve telefon numaralarını da koymuşlardı, isimleriyle birlikte.

Artık köprülerin altından çok sular aktı. Virüsler, internet sayesinde çok yaygınlaştı. Virüs yazarak, dünyada milyonlarca bilgisayara bunları yayarak milyonlarca dolar kazanan insanlar var. Tabii bir de virüsleri avlayan koca bir endüstri oluştu.
İşte bu kutucuk Siemens’in S7-400 model PLC’si. Bu aletler etrafımızdaki hemen hemen her şeyi yönetiyor.


Bilgisayar virüsü, kabaca anlatacak olursak, siz farkında olmadan bilgisayarınızda çalışan ve sizden habersiz işler yapan minik bir program. Siz onu yüklemiyorsunuz, o ya baktığınız bir resimden, ya yüklediğiniz bir korsan yazılımdan ya da internetten indirdiğiniz bir dosyadan size bulaşıyor.

Bazen bilgisayarınızı ele geçiriyor, bazen onu siliyor, bazen sizin bilgisayarınızdan dünyanın sağına soluna onbinlerce elektronik posta gönderiyor vs.

Bilgisayar kullanıyorsanız, bunların hepsini biliyorsunuz zaten. Aradan geçen 26 yılda bu yeni virüslü dünyaya alıştık.

Ama korkarım bundan dört-beş yıl kadar önce çok daha farklı, çok daha yeni ve üstelik çok daha tehlikeli yeni bir dünyaya geçtik. Bu sefer Pakistanlı iki amatör yapmadı bu işi. Bir devlet, bir başka devletle de işbirliği içinde gerçekleştirdi bu yepyeni tehlikeli dünyaya geçisi. Üstelik, bu savaşı başlatan devlet, aslında böyle bir savaş başladığında bundan en fena etkilenecek olan devlet.

* * *
Bugün modern dünyada etrafınızda gördüğünüz her şey, otomobilinizden bindiğiniz asansöre, iş merkezindeki merkezi klimadan elektrik santralının türbinlerine, fabrikadaki otomasyondan İran’ın Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesislerine kadar her şey, aslında bilgisayarlar tarafından yönetiliyor. Siz programlıyorsunuz, bilgisayar otomatik işleri yapıyor, otomobilinizden tutun da termik elektrik santralının buhar türbinlerinin oda ısısına kadar her şeyin digital kontrolunu ve gerekirse durdurulmasını onlar yürütüyor.

Bu etrafımızı kontrol eden bilgisayarların en gelişmişlerinden ve en yaygınlarından birini Alman firması Siemens üretiyor. Bunlara verilen genel isim ‘PLC’. Yani ‘Programable Logic Computer.’

2010 yılında ortaya yepyeni bir bilgisayar virüsü çıktı. Anti-virüs camiası buna ‘Stuxnet’ adını verdi.

Stuxnet, eski usul windows bazlı virüslerden farklıydı; çünkü PLC’leri hedef alıyordu. Yani etrafımızdaki her şeyi kontrol eden ama hiç görmediğimiz bilgisayarları.

2010’da ortaya çıkan Stuxnet’in hedefi kısa zamanda anlaşıldı. İran’ın Natanz’daki nükleer zenginleştirme fabrikasını hedef almıştı virüs. Ve çok da ilginç işler yapmıştı.

Mesela virüs, uranyum zenginleştirmede kullanılan santrfüjlerin aşırı hızlanmasına ve kısa sürede kontroldan çıkıp parçalanmasına yol açıyordu. İranlı mühendisler başlangıçta bunların makine arızasından vs olduğunu sandılar. Ama 2011’de Stuxnet’in amacı bağımsız şirketlerce ortaya konunca onların da kuşkusu kalmadı herhalde.

Başlangıçta bu virüsten İsrail ve Amerika’nın sorumlu olduğu spekülasyonu yapılıyordu. Geçen hafta piyasaya çıkan bir kitap (“Confront and Conceal: Obama’s Secret Wars and Surprising Use of American Power,”) bu spekülasyonu doğruladı ve üstelik bilgilerimize yeni yeni bilgiler kattı.

Kitapta, Amerikan haberalma kuruluşlarının ‘Olimpiyat Oyunları’ adını verdiği ve endüstrinin verdiği ‘Stuxnet’ ismine karşılık sadece ‘böcek’ diye adlandırdığı siber-silah için, Başkan George Bush döneminde çalışmaya başlanmış, İsrailli bir grup yazılımcının da katılımıyla çalışmalar Obama’nın başkan olmasından sonra iyice hızlanmış ve üstelik bu silah etkili de olmuştu. Yani, İran’ın nükleer programının bir hayli gecikmesi sağlanmıştı.

2010 yılında virüs, programcıların yazdığı bir hatalı kod sebebiyle bir İranlı mühendisin bilgisayarından internete bulaşmış ve buradan da başta İran olmak üzere dünyanın dört bir yanında çok sayıda bilgisayara girmişti.

Bir devletin bir başka devlete böyle bir silahla saldırması, aynen Hiroşima’da atom bombası kullanılıp nükleer çağa geçilmesine benzetiliyor.

PLC’lere saldırmak artık herkesin, özellikle de devletlerin önceliği olacak gibi gözüküyor. Ve tabii böyle saldırıları önlemek.

Dünyada en çok PLC kullanan ülkeler ise belli. Başta ABD olmak üzere gelişmiş Batı aslında bu konuda saldırılara en açık ülkeler.  

Virüs nasıl bulaşıyor, operasyon nasıl yapıldı?
KİTAPTAN (“Confront and Conceal: Obama’s Secret Wars and Surprising Use of American Power”) geniş bir alıntı haber yapan The New York Times’dan öğreniyoruz ki, Amerikalı ve İsrailli uzmanların İran’ı hedef almak üzere geliştirdiği ilk ve tek virüs Stuxnet değil.

Yine PLC’leri, İran’ın Natanz’da kullandığı Siemens’ın S7-400 model PLC’leri hedef alan ilk nesil virüsler, bu tesisin büyüklüğünü ve işlem yapma hızını yıllar boyunca izledi, fırsat buldukça da merkeze topladıkları data’yı gönderdi.

Aslında PLC’ler kapalı sistemler. Herhangi bir biçimde internete bağlı değiller. O yüzden bunlara virüs bulaştırmak için önce o makinalara erişimi olan, onları programlayan mühendislerin o programlama işinde kullandıkları PC’lerine virüsü bulaştırmak gerekiyor. Sonra mühendis virüsten etkilenmiş bilgisayarını PLC’ye bağladığında virüs kendini oraya da kopyalıyor. Virüsün topladığı bilgiler de aynı yolla geri dönüyor.

Kitabın verdiği bilgilerden bana göre en ilginci, Amerikalı ve İsrailli virüs yazarlarının kendi yazdıkları virüsü (Stuxnet) zaman içinde geliştirmeleri ve virüsün halen Natanz’da yüklü eski versiyonlarını yeni versiyonla değiştirmeleri.

Bu yeni versiyonlardan birinde hata yapılıyor, virüs de o yüzden internete bulaşıyor ve dünya bundan böyle haberdar oluyor. Yoksa kimsenin haberi olmayabilirdi.

Peki virüs nasıl çalışıyor nasıl bozuyor?
BAZI işler var, insanlar tarafından yapılmasına veya bir makinenin hassasiyeti ve zamanlamasıyla becerilmesine imkan olmayan.

Bir örnek vereyim: Termik santralın buhar türbin odasındaki basınç ve sıcaklık çok hassas. Bu basıncın ve sıcaklığın çok artması halinde mikrosaniyeler içinde emniyet vanalarının açılıp fazla buharın tahliye edilmesi gerekiyor. Hem sıcaklık ve basınç artışını bazı sensörler denetliyor hem de gerekirse vanayı o kadar kısa zamanda bilgisayar yapıyor.

Bütün bunları kontrol eden bilgisayarın sensörden ne bilgi gelirse gelsin içerde basıncın normal olduğunu göstermeye programlandığını düşünün. O zaman santral infilak eder, oluşan hasar yüzünden kullanılmaz hale gelir.

İşte Natanz’daki virüsün yaptığı bu, aynı virüsün bütün dünyaya tehdidi de aynen bu.

Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisindeki santrfüjler bazen normal hızın çok ötesinde hızlarla döndükleri halde kontrol odasındaki mühendisler bunu farketmedi, çünkü bilgisayarları onlara yalan söylemeye programlanmıştı.

Natanz’daki saldırı çok akıllıcaydı; çünkü birden fazla arıza tipi yaratılmıştı. Aynı arıza sık sık tekrarlanmıyordu. Öyle olunca mühendisler tamir ettik sanıyor, iş devam ediyordu ama virüs o sırada yeni bir arıza yaratmak için pusuda bekliyordu.

İranlı yetkililer arızaları gideremediği için işten adam bile attılar ama bilgisayarlara bakmak taa 2011’de akıllarına geldi.

Amerika Natanz’ın kopyasını kurup saldırıyı denemiş
KİTAPTAN bir başka bilgi şu: İran’ın Pakistan’dan karaborsa üzerinden satınaldığı santrfüj teknolojisi biraz demode bir teknoloji. Ama daha önce Libya’da da aynı teknoloji vardı ve Libya nükleer programını bıraktığını kanıtlamak için bunları söküp Amerika’ya göndermişti.

İşte Amerikalılar bu Libya’dan gelen santrfüjlerle İran Natanz’daki zenginleştirme tesisinin bir kopyasını yaptılar ve virüslerini önce burada denediler. Bu denemelerden birinde hızla dönüp patlayan bir santrfüjün parçaları Başkan Obama’nın önüne kondu, ‘Bakın bunu yapabiliyoruz’ dendi.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr  / İsmet Berkan

Yayınlayan : Mansur İŞÇEL